Fluorescent

Martıların fosforlu göründüğü akşam saatlerini bilir misin? İlle soğuktur ve irkiltici Floresan ışığı gibi çiğ ve çirkin olursun sanki aykırı ve iğreti Telaşlı insanların çantalarını yersin böğrüne, dönüp bakmazlar Yaprak ve kâğıt dolu yol kenarları Durmak bir onların hakkı Gidecek bir yerin olmalı Girecek bir kapın Salınanı sevmiyorlar, yol illa bir yere varmalı Kimsenin göğe […]

Dripstone

Gözyaşını büyütünce damlataşı olur mu? Hani şu mağarada on beş yıl damla damla akıp donan Donup akan Taş nasıl da yaşıyor şaşarsın Damlataşından sarkıtlarla kaplı bir mağarada gördüm taşın kalbini Damla damla atıyor, büyüyordu Dokunmamız yasaktı, insan eli hep şifalı değil Avuçtaki ter salgısı katiliymiş damla taşının Parmak değince duruyor Taşlaşıyor öylece Avucumun terlediği birileri […]

I know the unspoken

Şimdi ben Bir dağa bağlayacağım umudumu Çünkü karşılaşmadır o İhtimaldir. O dağda çocukluğun aklı Şefkati gizlenmiş. Bilmiyorum nerede bırakıldı gülüşün Ve nerede yarım kalan bakışın. Yarı gömülmüş bedenin Anlatıyor bana Sürmekte olanı. Çünkü geriye bakmakla ben, İncindim. Bana geç verilmiş bir gerçek bu Bir karşılaşmanın vereceği son şey. Ekinleri hatırlıyorum. Kesildiklerinde Biz olmayı gösteren buğdayları. […]

The graves of children

Öldük işte. Kaydık karanlıktan. Kayın ağaçları da gördü, Ufak taşlar da. Gece ve yıldızlar geçti üzerimizden. Gömüldük yol kıyısına.

A Dead Sun

Geceyi Ölmüş bir güneşin teninden kazıyıp Geçirdim yüreğime.

Purple Red

Habire düşerdim, sanki göremediğim birileri çelmelerdi ayaklarımı Çok ağrırdı bacaklarım hep çürük hep mor Habire sol elimi keserdim bir de Suyun altında yanardı kesik yeri hep kan hep kırmızı Habire yanılırdım en kötüsü Fazla kıymet, emanet giysi gibi dururdu güvendiklerimde ‘O ama çok farklı’ dediklerimde Öğrendim zamanla, bütün farklar aynıdır Ruhum gururundan morarırdı ve yüzüm […]

Deserted

Okumadığım gazetelerin sayfalarından aktı gün tıka basa söz, fazla resim Söyleyeceğimi unutunca söylediğim de siliniyor hafızadan Günlerin adı olması ne komik hepsi bir sonsuzlukta asılı kaldıkça Ne sandın ya Her dil bir veda aslında Her dil çoklu çaresizlik Masumiyet büyük kaçıyor ağzına küçük bedenleri tüketen Çin mallarını aldığında Kâinat düşlemiştin sahi Hayat Made in China […]

Glacier

O gölde buzlarla çevrilmiş, binlerce yıldır ölüydüm. Uyandırdın. Uyandım ve yanmış bir ormanın sisinde buldum uykumu. Geceye yapıştı gövdem. Bir buzulun derin ışığından tene akan beyazlık Hatırlattı; O gölde yürüdün sen. Ten ve iz bırakarak.

In the temple of a patient god

I. Yağmurlu dağların arasından gurbetini seçtin. Son gece beklediğin yer Sabır tanrısının eviydi. İnsanı merhametle donatmanın evi. Tapınaklara gerek yok dedim. Burası sadece bir yer. İnsanın ruhu tapınak kılınmalı. Ve yağmur, yersizliğin nehri. Tanrıdan ve çocukluktan hatırlanan II. Yağmurlu dağların arasından gurbetini seçtin. Yanılmanın güzelliği  Ve huzuru acının. Her şey seni bir boşluğa uladı. Ve […]